Berkin’in Gözünden İklim Krizi
Aslında bu ay ki yazımda sizlere keyifli şeyler anlatmak istiyordum. Fakat ülkemizde yaşanan yangın ve sel felaketlerinden sonra bu yazıyı yazmaya karar verdim.
Daha evvelden yazdığım bir çok yazımın sonunda küresel ısınmadan bahsetmiştim. Hatta yine geçen sene Ağustos sayımızda “Güneş” yazımı şu şekilde bitirmiştim.
“Peki Küresel Isınmanın sonuçları nelerdir?
-Buzulların erimesi
-Yağmur miktarındaki sağanak şeklinde yağışlarda artış
-Denizlerin su düzeyinde yükselme
-Fırtına ve sel hasarlarının artması
-Tundraların erimesi
-Buharlaşma miktarında artış
-Kuraklık ve çölleşme
Bu sonuçları yakın zamanda sıkça yaşıyoruz. Görünen o ki, maalesef fazlalaşarak ve şiddetlenerek yaşamaya da devam edeceğiz. Bu afetlerin azalması için ülke çaplarında çalışmalar yapılmaktadır. Bizlerin de bireysel olarak küresel ısınmaya karşı elimizden gelen çabayı göstermemiz gerekmektedir.”
Ve maalesef tam 1 sene sonra ülkemizde sel felaketi yaşandı ve 82 kişi hayatını kaybetti.
2020 Meteorolojik Afetler Değerlendirmesi raporunda bu afetler için şu açıklama yapılıyor.
“Doğa kaynaklı afetlerin büyük bölümünü meteorolojik afetler oluşturmaktadır. Orman yangınları, tarımsal zararlıların istilaları, kuraklık, çölleşme, göl ve deniz suyu seviyesi yükselmeleri, çığ ve seller, hava şartları ile çok yakından ilişkili olan doğa kaynaklı afetlerdir. Yağışlar, şiddetli yerel fırtınalar, tropikal fırtınalar, fırtına kabarması, şiddetli kış şartları, kırağı, don ise hava şartları tarafından doğrudan oluşturulan afetlerdir. Meteorolojik şartlar ile doğrudan ve dolaylı olarak ilişkili olan doğa kaynaklı afetlerin tümü, meteorolojik afetler veya meteorolojik karakterli doğa kaynaklı afet olarak adlandırılır”
Ve bu rapora göre ülkemizde sel felaketlerinin sayısı her geçen yıl artıyor. Bu artışta, yaşanan iklim krizi ve buna bağlı gelişen iklim değişiklerinin etkisinin yanı sıra; plansız kentleşme, yeşil alanların tahribi, yanlış arazi kullanımları gibi faktörler doğal felaketlerin şiddetinde oldukça etkili oluyor.
Ülkemizin kuzey’i fazla su ile boğuşurken güney’i ise yanan ormanları söndürebilmek için suya hasret kalıyordu. Antalya’da çıkan yangınları korku ile izlerken kısa bir müddet sonra Bodrum’da alevlere teslim oldu. Ülkemizin ciğerleri olan ormanlarımız yanarken gökyüzünde dumanlar arasında gözlerimiz yangın söndürme uçakları ve helikopterleri arıyordu. Canla başla çalışan itfaiyeciler ve gönüllüler yangını kontrol altına aldıkları an farklı yerlerde yeni yangınlar başlıyordu.
Ve bunlardan bir tanesi de evimizin çok yakınında başladı. Turgutreis ve Gümüşlük arasında gibi kalan Dereköy’de geçen sene de aynı noktada yangın başlamıştı. Yangının başladığı yer Coğrafi şartlar itibari ile itfaiye araçları ve arazözler ile müdahele edilmesini imkansız kılıyordu. Rüzgarında çok şiddetli olmasıyla birlikte alevler bir anda yayılıyor ve yangını kontrol altına almak oldukça zorlaşıyordu. İtfaiyeciler ve halkın müdahalesine rağmen yangın maalesef çok büyüdü.
Ve tam günbatımına yakın gökyüzünden bizleri heyecanlandıran sesler duymaya başladık. Ukrayna’dan kiralanan 4 adet helikopter denizden su alıp yangına havadan müdahale etmeye başladı. Fakat 2-3 sefer yaptıktan sonra helikopterler gitti. Bizlerde yangının kontrol altına alındığını düşündük. Fakat hava karardıkça yangın ı daha net görülmeye başladı. Ve saatler 22.30’u gösterdiğinde bizi heyecanlandıran o sesleri tekrar duymaya başladık. Bu 4 helikopterde gece görüş özelliği olduğu için gece de uçuş yapabiliyorlar. Ve hemen önümüzdeki sahilden su takviyesi yaparak yangın bölgesine gidiyorlardı. 3-4 saat bu şekilde devam etti. Ve yine gittiler. Bu kez öğrendim ki yakıt takviyesi yapmaya gidiyorlarmış. Gece yarısı tekrar geldiler ve sabaha kadar uğraşıp yangını söndürdüler.
Evet yangınlar söndü, sel bölgeleri bir nebze temizlendi fakat maalesef bunlar devam edecek. Sadece ülkemizde değil, tüm dünyada küresel ısınmanın etkisiyle bu afetler yaşanıyor ve yaşanacak. Bu yazımı yazmadan birkaç gün evvel Dünyada bir ilk olan olay yaşandı ve Grönland’a yağmur yağdı. Bilim insanları kutuplardaki donmuş toprakların 2100 yılına kadar tamamen çözüleceği ve bunun sonucunda da ekolojilerin büyük ölçüde değişeceğini tahmin ediyorlar.