GEZELİM GÖRELİM RİVA
Yaz’ın bunaltıcı sıcakları ile baş başa kaldığımız şu dönemlerde eminim ki bir çok kişi İstanbul’dan uzaklaşıp kendisini Ege ve Akdeniz’in serin sularına bıraktı. Bir kısım da Karadeniz sahillerinde dalgalı ama daha serin bir denizde vakit geçirmeye başladı. Fakat halen büyük bir çoğunluk gerek iş sebebi ile, gerekse öğrencilerin sınav sebebi ile halen bu sıcaklar ile mücadele etmek zorunda. Bende bu ayki yazımda, mecburiyetlerden dolayı İstanbul’da kalan ama en azından hafta sonlarını temiz bir denize girerek serinlemek isteyenler için yazdım.
Küçüklüğümden beri ismini sıkça duyduğum, hatta büyümeye başlayıp belediye otobüslerin de bile ismini gördüğüm, iyice büyüdükten sonra da futbol hazırlık kampları ile adına artık aşina olduğum Riva’ yı görmem gerekiyordu artık.
İstanbul’a çokça yakın olmasından, ve neredeyse tanıdığım 5 kişiden 2 kişinin mutlaka orası ile ilgili bir anısı olduğunu öğrendiğimden yola çıkmadan evvel gayet olumsuz düşünceler yer etti zihnimde. Sezonun henüz açılmamış olması ve benim de gidişimi hafta arasına almış olmam muhtemelen bütün fikirlerimi değiştirdi.
Gezi için çok erken bir saat olmaması ile birlikte, 40 km.lik yol alıp sabah 10 gibi ulaştık Riva’ya. Güzergah olarak Anadolu yakasında iken, Tem otoyolunu kullanarak Kavacık sapağından çıktık. Tabi eğer ki hafta içi tam mesai başlangıç saatlerinde bu yolu kullanıyor olursanız trafiğe de katlanmanız gerekiyor. Sapaktan çıktıktan sonra tabelaları takip ederek Riva’ya ulaşmak çok basitleşiyor.
Birkaç km yol aldıktan sonra bu kadar kısa mesafe içerisinde İstanbul’dan nasıl bu kadar kolay çıktığınızı düşünmeye başlıyorsunuz. Ve bir İstanbullu olarak yolumu kaybettiğim zaman” hiçbir yere sapmadan gideyim 10 dakika içinde denizi görür ona göre yolumu bulurum “ maalesef bu yolda tutmuyor. Her tepenin ardında, şimdi denizi göreceğim diyerek yolun yarısından fazlasını gittik. Ve yol bizi denizin yanına çıkarttı.
Bir anda kendimizi Riva merkez de bulduk. Hafta içi ve saat de daha erken olduğundan gayet boş. Alışa gelmiş dışında, önce merkezi değil, farklı yerleri görmek istiyorum. Merkezden birkaç km ileride aracımı bırakıp sahile doğru yol aldım. Gördüğüm görüntü gerçekten beni farklı diyarlara götürdü. 30 dakika evvel kamyon egzoslarından çıkan havayı soluyan ben, olumsuz düşünceler ile buraya gelmiş ben, gördüğüm manzara karşısında şoke uğradım. Ben daha evvel İstanbul’da bu kadar temiz bu kadar berrak bir su görmedim.
Hayranlıkla etrafı izlerken, Karadeniz sahilinde yolun gittiği yere kadar gideceğimi fark ettim. Madem yazımız Riva ila ilgiliydi tekrar geri dönmemiz gerekiyordu. Merkeze gelip aracımızı otoparka bıraktık. Önce Otopark’ ın hemen yanında bulunan tarihi kaleyi gezip fotoğrafladık. Kalenin hemen önünde ise kumsal, ve kumsalın hemen yanında ise Riva nehrinin Karadeniz ile birleşimi var.
Kaleden ayrılıp aracımıza gitmeden merkezde biraz dolaştık. Konuştuğumuz kişiler belediye otobüslerinin merkeze kadar geldiğini, yaz aylarında özellikle Pazar günleri çok kalabalık olduğunu , İstanbul’un her bir yanında olduğu gibi yaz aylarında trafiğin yine sorun, özel araçları ile gelenlerin park edecek yer bulma sıkıntısı olduğunu söylediler.
İmkanı olanların hafta içi, imkanı olmayanların ise en azından bir Pazar gününü Riva için ayırmaları, bu güzel Karadeniz sahilinde serinlemelerini tavsiye ederim.